
Topraktan Sofraya Sessizce Yayılıyor: Mikroplastikler Gıda Zincirini Nasıl Tehdit Ediyor?
Murdoch Üniversitesi araştırmacıları, tarım topraklarının okyanuslardan 23 kat daha fazla mikroplastik içerdiğini ve bu kirliliğin sebze ve tahıllar yoluyla insan vücuduna kadar ulaştığını ortaya koydu. Endokrin bozucular, nörotoksinler ve geri dönüşü olmayan sağlık riskleri artık toprağın derinliklerinde gizlenmiyor.
Mikroplastikler Sessizce Topraktan Sofraya Sızıyor: Sağlığımız Tehlikede mi?
Günümüzde mikroplastik kirliliği artık yalnızca okyanuslarla sınırlı değil. Murdoch Üniversitesi'nden bir araştırma ekibinin hazırladığı kapsamlı değerlendirme raporuna göre, tarım topraklarında bulunan mikroplastik miktarı, okyanuslardakinden yaklaşık 23 kat daha fazla. Üstelik bu parçacıklar sadece plastikten ibaret değil; her biri potansiyel olarak 10.000'e kadar kimyasal katkı maddesi taşıyabiliyor ve bunların büyük kısmı tarım alanında hâlâ düzenlenmemiş durumda.
Araştırmanın baş yazarı ve doktora öğrencisi Joseph Boctor, “Bu mikroplastikler gıda üretimi yapılan arazileri bir plastik çöplüğüne dönüştürüyor” ifadelerini kullanarak, tarımsal üretimin giderek görünmez bir tehdit altında olduğunu vurguladı.
Peki bu mikroplastikler soframıza kadar nasıl ulaşıyor?
Plastik malçların kullanımı, plastik içeren gübreler, atık sular ve hatta bulutlardan düşen mikroplastikler... Tüm bu yollar, mikro ve nano plastiklerin marul, buğday ve havuç gibi temel ürünlerin dokularına kadar sızmasına neden oluyor. Araştırmalar, bu parçacıkların insan beyninde, akciğerlerinde, kalbinde, kanında ve hatta plasentada bulunduğunu gösteriyor. Yani bu kirlilik artık sadece çevre sorunu değil; doğrudan insan sağlığıyla ilgili bir mesele haline geldi.
Üstelik çoğu kişi "BPA içermez" etiketlerinin güvenli anlamına geldiğini düşünse de, Boctor bu konuda uyarıyor: “BPA içermemesi risksiz olduğu anlamına gelmez.” Yerine kullanılan BPF ve BPS gibi kimyasalların endokrin bozucu etkileri benzer hatta daha güçlü olabilir.
Bu durumun daha da karmaşık hale gelmesinin nedeni, bilimin yavaş, endüstrinin ise hızlı ilerlemesi. Plastik üreticilerinin içerikleri tam olarak açıklamaması ve katkı maddesi toksisitesinin düzenli şekilde değerlendirilmemesi, plastik krizinin kontrolden çıkmasına neden oluyor. Boctor bu durumu “Plastik krizi denetlenemiyor ve insan sağlığı savunmasız kalıyor” sözleriyle özetliyor.
İncelemede dikkat çekilen diğer kimyasallar arasında, üreme sorunlarıyla ilişkilendirilen ftalatlar ve nörotoksik özellik gösteren PBDE'ler yer alıyor. Bu maddeler, nörodejeneratif hastalıklar, felç ve kalp krizi risklerinde artış ve erken ölüm gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabiliyor.
Boctor’un ifadesiyle, “Bunlar uzak olasılıklar değil; canlı sistemlerin içinde sessizce ve sistematik bir şekilde gerçekleşiyor.”
Ancak umut da var. Boctor ve ekibi, Murdoch Üniversitesi'nde kurulan Biyoplastik İnovasyon Merkezi çatısı altında, hem güvenli hem de toprakta, suda ve doğada kendiliğinden çözünebilen plastik türleri geliştirmek için çalışıyor. Bunlardan biri olan Smart Sprays (Akıllı Spreyler) Projesi, mevcut tarım ekipmanlarıyla kolayca uygulanabilen, toksik olmayan, biyoplastik bazlı bir sprey ile toprağın su tutma kapasitesini artırmayı hedefliyor.
Bu gibi projeler, sürdürülemez plastik kullanımına karşı çevreci bir alternatif sunmayı amaçlıyor. Boctor, “Bu çalışma, koordineli bilimsel ve düzenleyici çabaların ne kadar acil olduğunu ortaya koyuyor” diyerek, bilim insanları, düzenleyiciler ve sanayi arasında güçlü bir iş birliği çağrısında bulunuyor.
Çünkü eğer harekete geçilmezse, plastik kirliliği gıda zincirinde daha da derinleşecek ve geri dönüşü çok daha zor bir hale gelecektir.
KAYNAK: sciencedaily